Gündüz Vassaf

ÇAĞININ TANIĞI

Woody Allen’ın “Zelig”i gibi hep çok önemli tarihlerde çok önemli yerlerde bulunmuş Gündüz Vassaf, Amerika’yla Rusya’nın 40 yıl öncesi-sonrası ışığında tarihi, anıyı, geziyi ve mizahı yeni kitabında buluşturdu: 40 Yıl Önce 40 Yıl Sonra Amerika-Rusya.

Röportaj: Çiler İlhan

Vassaf, hep “orada”. 68 kuşağının en önemli sembollerinden olan Pentagon’a protesto yürüyüşünde namluların ucuna papatyalar takılırken; Martin Luther King cesurca konuşurken; muhalif Tan gazetesinin kurucusu dayısı Zekeriya Sertel Moskova sürgünündeyken ya da Piccadily Regent’s Park Otel’in koridorunda polis gelene kadar bir hırsızın üstüne kapanıyorken! “Annem Belkıs” ve “Cehenneme Övgü” gibi çok sevilmiş kitapların yazarının yaşamı da son kitabı kadar ilginç ve canlı. 12 Eylül’e kadar Uluslararası Af Örgütü İstanbul Başkanlığı yapmış yazar-psikolog, 12 Eylül ve YÖK’den sonra Boğaziçi Üniversitesi’ndeki görevinden istifa etmiş ve Almanya’da çeşitli üniversitelerde konuk profösör, çeşitli kuruluşlarda klinik psikolog, araştırmacı olarak görev yapmış. Normların dışına çıkıp psikoloji bilimini de sorgulayan tezleri yüzünden uzaklaştırıldığı Türkiye Psikologlar Derneği’nin kurucusu. On yıldır her pazar Radikal’de yazıyor. Orhan Pamuk’un, “düşgücünün avukatı, düzyazımızın en özgür ruhlu kalemi” dediği Vassaf’ın bu sıfatların içini nasıl da doldurduğunu (resimli, ilginç) kitabını okuyunca bir kez daha anlayacaksınız…

Farklı ülkelerde, şehirlerde yaşadınız… Neresi ev?
Babam öldükten bir ay sonra adaya gitmiştim, Sedef Adası’na… Vapurdan indim ve burada ölmek istiyorum dedim. Herhalde ev orası…

Yılın yarısı Amerika’da, yarısı buradasınız. Çalışmalarınızdan dolayı mı?
Çalışmalarımdan değil, yerimde duramadığımdan! Dört yıldır Amerika’dayız ama her yıl 4-5 ay adada oluyorum.

68 kuşağındansınız… Yıldaşlarınızın doğu felsefesine duyduğu ilgiden siz de payınızı aldınız mı?
Biz çok kimlikliydik ama değişik aitlikler hissetmiyorduk kendimizde. Belki hayatın anlamını daha çok doğunun sessizliğinde buluyorduk ama doğu aynı zamanda kızıldı da, devrimdi, Çin’di, Mao’ydu. Hem düzeni değiştirmeye çalışıyorsunuz, hem meditasyon yapıyorsunuz, hem LSD alıyorsunuz… Birbiriyle çelişen şeyleri birleştirip bir kolaj yapıyorduk ama aslında hepsi bir bütünde birleşiyordu ve bu bütün de dünyayı değiştirme bütünüydü… Bu anlamda ben doğu felsefesine çok özel bir ilgi duymadım.

“Çağımızın düzeni…tepeden inme totalitarizm yerine gönüllü totalitarizm üstüne kurulmakta” diyorsunuz. Ve iktidarların en önemli silahlarından birisi tüketim sanırım?
Galiba bizim avcılığımızın nesnesi değişti. Başlangıçta kuş, bizon avlarken şimdi sanki tükettiğimiz malları avlıyoruz. Ve buradaki yarış da ne avladığımızdan çok, kaça avladığımız. Bize kendimizi iyi hissettiren, aldığımız nesnenin kendisinden ziyade fiyatı.

Orwell’in 1984’ü gibi! Acaba nereye gidiyoruz?
Artık siyasete güven yok; seçmenler nasılsa bir şey değişmeyecek diye oy bile vermek istemiyorlar. Kaç devrim oldu, ne cumhuriyetler, demokrasiler kuruldu ama hala çok temel sorunlar var; açlık, sefalet, savaş…  Tepki olarak biz de kendi dünyalarımıza giriyoruz, bize haz veren başka dünyalar yaratıyoruz… Herhalde bu gidişle ya bizi yöneten mega sistemler ilgi göstermediğimiz için yıkılıp gidecek ya da daha da güçlenecekler, daha da kul olacağız… Göreceğiz.

Sizin için İstanbul’un özel yerleri nereleri?
Sadece İstanbul değil, bulunduğum her yer özel benim içim. Nazım Hikmet bir şiirinde “Oğlum Mehmet, dünya babanın eviymiş gibi yaşa…” diyor ya, ben de her gittiğim yerde rahat ediyorum.

Peki birisi 40 yıl sonra Türkiye’ye gelse sizce ne düşünürdü?
Hep değişen şeylere bakıyoruz. Aslında İstanbul’da yüzyıllardır değişmeyen pek çok güzellik de var. Goodwin diye İngiliz bir sanat tarihi hocam vardı; İstanbul’da 20 yıl yaşadı, gitti, bir yirmi yıl sonra ziyarete geldi. Gazeteciler peşinde. O’na ısrarla, o yirmi yıl içinde İstanbul’un ne kadar çirkinleşip ne hale geldiğini söylettirmeye çalışıyorlar. O ise “ne değişti” sorusuna cevap olarak, Topkapı, Süleymaniye, Sultanahmet’in siluetini gösteriyor ve “Kendini bu kadar korumuş başka bir şehir biliyor musunuz?” diyor. Siz biliyor musunuz?

(TimeOut İstanbul, Nisan 2006)