Onu Ben Öldürdüm
Siz ne yaptınız, çocuklar?
Büyük hayran kitlesine sahip Fransız yazar Guillaume Musso’nun romanı Onu Ben Öldürdüm, kimin kimi öldürdüğünü gözlerden sonuna kadar güzelce saklayan baharatlı bir polisiye.
Çiler İlhan
Sıkı kurgu. Ama ben, pek çok kişinin Agatha Christie kesildiği filmlerde bile şaşırıp dururum; filmin içine, hayatında ilk çizgi filmini seyreden iki yaşında çocuk gibi daldığımdan. Öyle seviyorum. Kitaplar için de biraz böyle. Ama hadi ben böyleyim, demek ki pek çok kişi de şaşırıp duruyor ki 15’in üstünde kitabı olan Guillaume Musso 40 dile çevrilmiş, çok satan bir yazar.
Çocukluğundan beri edebiyata ilgi duyduğunu söyleyen Musso’nun annesi kütüphanede çalışırmış, eh, armut dibine düşer… Filme uyarlanan kitabı oldukça fazla ama en ünlüsü, Gilles Bourdos’un çekip Romain Duris, John Malkovich ve Evangeline Lilly’nin başrollerini oynadığı Ya Sonra.
Kitabın adını bire bir çevirseydik Genç Kız ve Gece, derdik. Metinde başlığa işaret eden bölümler var; bu romana aslında biz lezzet katıyor. Yine de Türkçe başlığın daha albenili olduğunu kabullenelim; her kitabın okur avına çıkmak zorunda kaldığı bir ülke için bu tip başlıklar ve ilgi çekici kapaklar fena bir çözüm değil.
Hikaye, Maxime’in, Manhattan’da yaşayan Thomas’a attığı bir e-postayla başlıyor. “…Her zaman cebinde kitabıyla gezen, Facebook hesabı olmayan… somurtkan ve yalnız…”, 40’ını devirmiş Thomas normalde mezun olduğu okulun pilav-börek gününe gidecek biri değil ama bu sefer kendi hayatı söz konusu… Saint Exupéry Lisesi’nin mezunları okulun ellinci yıl partisinde kim kelleşmiş, kim zengin, kısaca her mezunlar toplantısında herkesin yaptığı gibi öz değer/lendirme baremini yoklayadursun, iki kahramanımız, yazar Thomas Degalais ve kan kardeşi Maxime Biancardini ‘92’de işledikleri bir suçun cezasından kaçmak için kafa patlatıyorlar. Karlı bir gecede (felsefe öğretmeniyle aynı gün) ortadan kaybolan, lisenin it-girl’ü Vinca Rockwell “olayı” yıllar önce kapanmışken yıkılacak spor salonu sebebiyle 2017’de tekrar açılıyor. Aynı liseden mezun arkadaşları yerel gazeteci Stéphane, doktor Fanny ve polis memuru Manon da işin içine giriyor ama kapımızı açacak kilit, Thomas ve Maxime’in arasındaki ilişkide. Sıkı bir polisiyeden beklediğimiz pek çok şey geliyor başımıza: Yeni cinayetler, karşılıklı/karşılıksız aşklar, sır dolu aile ilişkileri, ummadık taşların kafamızı yarması… Peki kahramanlarımız cezalarını çekecekler mi? Bu bir Dostoyevski romanı değil o yüzden bilemiyoruz ama üstüne dağlar dolusu kitap yazılsa yetmeyecek bir enstitünün karanlık bodrumlarında dolaşıyoruz yine de: Birbirinden haberdar olmayan veya olmak istemeyen kardeşler, “Aynı anda hem sıcak hem soğuk üfleme becerisi”ne sahip anneler, oğlunun yazar değil mühendis olmasını isteyen şuursuz babalar ama yeri gelince çocuğu için her şeyi yapmaya hazır ebeyenler… Yok, aile işlerinin içinden çıkmak imkansız.
Musso’nun belli ki bir diğer tutkusu, sinema. Çok tanıdık var: Vinca yeri geliyor Côte d’Azur’ün Laura Palmer’ı oluyor; Maxime, “bağcıksız Vans ayakkabıları” ve “hayalci saflığıyla” Gus Van Sant’ın ergenliğe henüz girmemiş karakterlerinin sarışınlığa bürünüyor; Thomas “şişme montuma sarınmış, rüzgârdan öne bükülmüş halde, boz bir ayının kovaladığı Jeremiah Johnson gibi ilerliyor”; Fanny, Derinlik Sarhoşluğu’nun çaresiz Johanna’sı gibi son bir umut yakarıyor: “Görecek hiçbir şey yok Jacques, sadece karanlık ve soğuk… Orada kimse yok. Ama ben buradayım, yaşıyorum, varım!” O halde, yaşayanların şerefine!
Onu Ben Öldürdüm, Guillaume Musso, Epsilon Yayınevi
(Kitapsever Dergi, 27 Haziran 2019)