Hamamböceği
Bizim Şık Kabuğumuz
3 Temmuz 2020
Haftalık Gazete/ www.haftalikgzt.com
Çiler İlhan
Britanyalı yazar Ian McEwan’ın son kitabı Hamamböceği, Kafka’nın Dönüşüm’üne atıfla başlayarak İngiliz siyasi hiciv geleneğinin izlerini süren bir roman. Hikâye absürt ama yer yer iç acıtacak kadar gerçekçi.
Belli ki, yazmasaymış çıldıracakmış. Ian McEwan’ın Hamamböceği, İngilitere’de, Başbakan Boris Johnson’ın yerini sağlama alıp Brexit’i bir daha çekmemek üzere masaya yatırdığı 12 Aralık 2019 seçimlerden önce basılmış bir kitap. Önsözünde, McEwan, öfkeli ve şaşkın olsa da umudunu tamamıyla kaybetmiş değil. Şu an ise kitabı ithaf ettiği Oxford Üniversitesi profesörü, tarihçi, siyaset yazarı Timothy Garton Ash ile beraber (bizim topraklarda bir kısmımızın 2002’den beri yaptığı gibi) oturmuş tırnaklarını yiyor olabilir.
Brexit’in gölgesinde bir böcek insana dönüşürse…
“İnsanla haşere arasında fiziksel bir yer değişimi yaratmak için gösterilen her çabanın yolu Kafka’nın Dönüşüm’üyle kesiştiğinden”, roman, Gregor Samsa’ya gönderme yaparak başlıyor ama tersinden; bir insan böcek olmuyor, bir böcek insana dönüşüyor ki ters olma konusu zaten ana meselemiz. Neden hamamböceği? Çünkü o, canlılar arasında en hor görülen varlıktır, Brexit’le beraber siyaset hayatına çirkin ve yabancı bir şeyler girmiştir, bu sebeple bir hamamböceği yaratmak yazara mantıklı gelmiştir. McEwan, yine önsözünde “Kafka’nın karşısında saygıyla eğildikten sonra” siyasi hicivde temel metin olarak gördüğü Alçakgönüllü Bir Öneri adlı kitabın da sahibi Jonathan Swift’e döndüğünü belirtiyor.
Konuya gelirsek. Kahramanımız Jim Sams uyanır ve kendini “iğrenç bir insana” dönüşmüş bulur. Daha doğrusu bir insanın bedenini ödünç almıştır. Jim Sams’ın şaşkınlığı çabuk geçer ve kabine toplantısına koşturur çünkü o Britanya’nın başbakanıdır. O arada neden bir insana dönüştüğünü ve misyonunu hatırlar. Sonra anlar ki bu işte yalnız değildir. Bu kitaptaki dönüşüm Gregor Samsa’nın tekil dönüşümünün tersine, ekip işidir. Başbakan, kendinden olanları “saydam, yüzeysel insan biçimlerinin ardında” salgısal olarak tanır ve müthiş bir ittifakla işe koyulurlar.
Tersine bir dünyada ekonomi
Misyon, Tersincilik yasa tasarısını parlamentodan geçirmektir. Tersincilik, para akışını tersine çevirmeyi amaçlar. Tersine bir dünyada alışveriş yapınca siz değil, dükkân sahibi size ödeme yapar. Şirket size değil, siz çalıştığınız şirkete para verirsiniz. Ne kadar yüksek ücretli bir işiniz olursa o kadar çok alışveriş yapmanız gerekir. Fazla parası olan, parasını, çalışıp daha çok fazla mesai ödemek için mi kullanacaktır yoksa daha iyi bir iş bulmak için mi? Bu, bireyin sorumluluğudur. Amaç, (her kapitalist ekonomik sistemde olduğu gibi) ekonomiyi canlandırmaktır, zikredilmese de.
Böyle Tersinci bir sistemde suçu önlemek için önlemler konur. İşsizlerin alışveriş yapmak yoluyla para kazanıp kirli bir AB ekonomisinde hesap açtırmasını önlemek adına, 25 Sterlin’den fazla biriktirmek suç kapsamına alınır. Her kuruşun elektronik izi sürülebilsin diye nakit yasaklanacaktır. Düzgiderciler ise paranın eski, alışılagelmiş tarzda dönmesini tercih eden siyasi gruptur. (Bu arada çevirmen Lale Akalın’a şapka çıkaralım, iki terimin Türkçesi de bence orijinallerinden daha hoş; Reversalism-Tersincilik ve Clockwisers-Düzgidercilik.)
“Halk böyle istiyor”
Peki Tersincileri kimler desteklemektedir? Yoksul emekçiler (kaybedecek hiçbir şeyleri olmadığından) ve bütün sınıfların yaşlıları (bu sistemi, saati/zamanı tersine çevirmek olarak algıladıklarından). İki grup da milliyetçi heyecanla davranmaktadır. Tersinci basın davayı bir yurtseverlik görevi ve ulusal diriliş vaadi olarak sunar. Servet ve fırsat eşitsizliği, kuzey-güney bölünmesi, durgunluk, hepsi ülkede bozuk giden finansal akışın yönüne bağlanır. Yeni sistemin propagandası için bir ulus yaratmanın klasik araçları işe koşulur. Bir slogan bulunur: “Parayı Tersine Çevir”. Milli bir gün icat edilip ulusal bayram ilan edilir: Tersinlenme Günü, T-Günü! Bugüne ait para basılır. Tersinci hareketin bir şarkıya da ihtiyacı vardır, o da bulunur: Walking Back to Happiness. Durun! Bir şeyler fazla tanıdık geliyor, değil mi sevgili okur? Bu siyasi hiciv günümüz siyasetinin nimetlerinden faydalanmayacak da kim faydalanacak? “Halk böyle istiyor” söyleminin ardına sığınıp en absürt kavramlar ve planlar nasıl makul ve makbul kılınır, iç ve dış muhalefet nasıl “halk düşmanı” ilan edilip oyun dışı bırakılır… Hepsi var bu kısacık kitapta. Sıradan, olağan işler ama biz romana dönelim.
Bir küçük sorun vardır: Britanya, dünyanın geri kalanıyla alışverişini nasıl devam ettirecektir? Diğer ülkeler de Tersinci harekete dahil edilmelidir! Önce ABD (başkan Tupper’ın sosyal medyayla ilişkisinden bahsedilen yerler unutulmaz), sonra Çin, Japonya, Avrupa, sırayla. Tersinciler tarihten ders almayı da ihmal etmezler: “Böyle zor bir zamanda ülkenin sağlam bir düşmana ihtiyacı vardır.” Bu düşman, elbette Fransızlar olacaktır. Fransız karasularında kazara vurulan bir İngiliz balıkçı teknesi altın tepside sunulan bir fırsat yaratır ve altı kişinin vefat ettiği insani bir trajediden diplomatik bir kriz doğurulur (Roscoff Olayı). Bu arada havadan sudan konuşmayı seven İngilizlere hava da oyun oynamaktadır. Beş günlük rekor sıcak hava dalgasından sonra iki hafta rekor düzeyinde yağmur, sonra ikinci sıcak hava dalgası, kavurucu rüzgarlar, kum fırtınası, Borough pazarında taze hurmanın içinden çıkan, selle gelen canlı akrepler…
Okuma zevkini kaçırmamak adına daha fazlasını anlatmayalım, soralım: Kabine üyeleri misyonlarını tamamlayıp ödünç aldıkları bedenleri bırakıp kendi şık dış kabuklu hayatlarına geri dönebilecekler midir? Onlar bedenlerine dönmeye çalışadursun, biz de yeniden hayata dönelim.
“Brexit İngilizlere has bir unsur değil, sadece bir örnektir”
Kitabın ithaf edildiği Timothy Garton Ash, 7 Mayıs 2019’da Hollanda’nın en saygın kültür kuruluşlarından De Balie’de Brexitosis isimli bir panelin ana konuğu olmuştu. Brexit’ten bahsederken zikretmemiz gereken asıl tarih, 1945’tir, demişti. Savaş bitince, İngiltere, omuz omuza çarpıştığı Avrupa devletlerinin yanında yer aldı, kıtayı küllerinden tekrar doğurmak üzere onlarla birlik olmaya karar verdi. Fransız-Romanyalı filozof Pierre Hassner’ın Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmasından, Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra söylediklerini hatırlayalım: “Özgürlüğün zaferini kutlarken unutmayalım ki insanoğlu sadece özgürlük ve evrensellikle sürdürmez hayatını. Diğer tarafta cemiyet ve kimlik meselesi durur; millet, cemiyet, kabile.” Ve demişti, Ash, Brexit İngilizlere has bir unsur değil, sadece bir örnektir. Macaristan, Polonya, İtalya, Almanya, Fransa, Hollanda, her yerde buna benzer eğilimleri görüyoruz. Dayanışma ve eşitlik, kapitalize olmuş finansal liberalizm yolunda şiddetli bir şekilde yıllardır ihmal edildi. Bu, bugün tüm Avrupa’nın sorunudur. Ayrıca Brexit gerçekleşirse (ki bu panelden bir buçuk yıl sonra gerçekleşti) Avrupa’nın çözülmeye başladığı bu süreç hızlanacaktır. Halbuki Avrupa tam tersi, Çin, Rusya, Amerika gibi güçler, küresel ısınma gibi dertler karşısında uyumlu ve bütüncül bir strateji yürütmelidir, diye eklemişti Ash. Fransa, Almanya, İngiltere denge üçgeninden bir ayağın çıkması, hali hazırda kuzey, güney ve doğu arasında baş göstermiş sorunların çözümünü daha da zorlaştıracaktır. Çıkış süreci İngiltere için çok sancılı olacaktır, özellikle ekonomi açısından. Basın, suçlamak üzere birilerini arayıp bulacaktır, bu da Avrupalılar ve özellikle Fransızlar olacaktır (kitaba dönersek, Roscoff Olayı gibi mesela).
Hamamböceği, ana vatanı İngiltere’de bolca olumsuz eleştiri de aldı. Yazar, editör, tiyatro eleştirmeni Fintan O’Toole, The Guardian’daki 7 Ekim 2019 tarihli yazısında kitabın McEwan’ın alıştığımız standardının altında olduğunu, sanki öfkeyle, bir çırpıda yazılmış izlenimi verdiğini söyledi. Romanın, Avrupa Birliği’nden ayrılmak için oy verenleri aşağıladığını, duruma veya (evde zorla tutulan %50’lik) o kesime karşı hiçbir iç görü getirmediğini söyleyenler oldu. Rwanda’da 1994’teki korkunç soykırımda Hutuların, Tutsilere hamamböceği anlamına gelen inyenzi kelimesini yakıştırdığını hatırlatıp kitabı İngiltere toplumunun şu an yaşadığı bölünmeye ışık tutmayan, şakadan uzak bir konuyu şakaya dönüştürme çabası olarak görenler oldu (Evening Standard, David Sexton, 26 Eylül 2019).
Ben ise kendi hayal kırıklığımla başa çıkmaya çalışıyorum. Elbette okumalı ama tersincilik gibi orijinal bir fikrin romanı taşıyabileceği yere kadar taşımamış olması gerçekten yazık. Birkaç kitabını başucumdan eksik etmediğim McEwan bazı hem iyi hem çok satan yazarların, nasılsa ne yazsam okunuyor diye düştüğü tuzağa sanki yakın (henüz yuvarlanmadıysa). Jim Sams’ın kapanış tiradında dediği gibi, “Homo sapiens olmak kolay değil. İnsanların arzuları çoğu zaman zekalarıyla çelişki içinde.”
Hamamböceği/ Ian McEwan/ Çeviren: Lale Akalın/ Yapı Kredi Yayınları