Uyku Devrimi

Uykusuzluk, zengin azınlığın sorunu haline geldi, şimdi “uyku devrimi” kapıda

24 Nisan 2020
Haftalık Gazete/ www.haftalikgzt.com

Çiler İlhan

Nisan 2007’de yorgunluktan bayıldıktan sonra şu anlamlı soruyu sormuş kendine, Arianna Huffington: “İyi bir hayat sürdürmek ne demektir?”

Bir minik virüsün milyonları evlere hapsettiği şu günlerde ister istemez bu temel soruyla yüzleşmek zorunda kalıyoruz. İhtiyaçlarla arzular kıran kırana çarpışıyor; en azından arzu listesine yer olan evlerde. Hayatlarında pek bir şeyin değişmediği milyonlar hala temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için hayatları pahasına dışarı çıkıp kimseden 1,5 metre değil 30 cm. uzak duramadıkları metrolarda, fabrikalarda, hastanelerde çırpınmaya devam ediyor.

2005’te haber sitesi The Huffington Post’u kurup 2011’de web portal ve online servis sağlayıcısı AOL’a 315 milyon Dolar’a satan iş kadını, gazeteci, yazar Arianna Huffington, 2016’da sağlık ve wellness şirketi Thrive Global’ı kurdu. Şirketin savı, “stres ve tükenmişlik (burn out) salgınına son vermek”. Oldukça iddialı ama uyku algısını değiştirmek adına devrim öneren biri için belki de değil. Huffington’ın Uyku Devrimi, Hayatınızı Her Gece Değiştirin isimli kitabının Türkçe baskısının vesilesiyle öncüsü ve sözcüsü olduğu “devrim”de (kısaca, “uyku gereksiz değil, temel bir ihtiyaçtır”) orijinal basımından, 2016’dan beri kayda değer değişiklikler olmuş mu hazır karantinadayken bakalım dedik.

14 kitabı olan Huffington’ın son kitabı Uyku Devrimi özünde geniş bir kitleye dokunuyor. Direksiyon başına hep uykusuz geçmek zorunda kalan kamyon şoförlerinden (aklıma Ken Loach’un unutulmaz filmi Üzgünüz, Size Ulaşamadık geliyor) minik bir bebekle işi bir arada yürütmeye çalışmaktan bitap düşen (CEO, politikacı ya da celebrity olmayan) sıradan annelere, herkesin uyuma hakkını savunuyor aslında kitap.

Koşturmaktan yere yığılan bir “WEIRD”

Gelgelelim kitabın yazarı milyon dolarlık şirketini yönetirken talk show’lardan konferanslara koşturmaktan yere yığılmış biri olunca, kitabın hedef kitlesi de ister istemez WEIRD oluyor, yani Western, Educated, Industrialized, Rich, Democratic bir kitle. WEIRD, psikoloji başta olmak üzere birtakım sosyal bilimlerin araştırmalarındaki denekler genellikle kısaltmanın açılımına ait bir kesimden geldiğinden (Batılı, Eğitimli, Sanayileşmiş, Zengin, Demokratik) verilerin, dünya nüfusunun tümü için genel geçer varsayımlarda bulunamayacağı eleştirisinde kullanılan bir terim.

Böbürlendiğimiz “medeniyet”imizin çok ciddi sorunları var. Açlıktan ölüyoruz, fazla yemekten kronik hastalıklar edinip ölüyoruz, organik ve süper besinleri satın alabilip daha çok yıllanmış şaraplar içebilmek için daha fazla çalışarak kendimizi yavaş yavaş öldürüyoruz; ortası yok gibi. Uykusuzluk kimileri için ciddi bir problem olabilir; aynı şekilde tükenmişlik sendromu da. Kimsenin bir başkasının derdini küçümsemeye hakkı yok. Sadece yarattığımız dünyalar arasında öyle bir uçurum var ki, bazen tek bir gezegene sığmıyorlar. Üç yıla yakındır Hollanda’da yaşıyorum. Bundan önce “tükenmişlik sendromundan” mustarip arkadaşım olmamıştı. Burada “hastalığını” savaş gazisi edasında anlamsız bir gururla taşıyan, aylar boyu ücretli izinli arkadaşlarım var. Haftada 40 saatin kast edildiği full-time işlerde çalışanlara neredeyse kahraman gözüyle bakılan bu kültürde ne zaman “tükenmiş” birini görsem aklıma Türkiye’deki binlerce işsiz geliyor. Empati kuramıyorum, elimde değil, nihayetinde herkes kendi dünyasında.

Kitaba dönersek… Buradaki büyük başlık çağdaş insanın uyku meselesi gibi bir konu ise, kitabı iki ana bölüme ayırmak lazımdı: Uykuya hali, vakti olmayanlar (mesela çift vardiya yapmaktan, kirayı nasıl ödeyeceğini düşünmekten) ile kendilerinin inşa ettiği arzu tramvayında son hız ilerlemekten uykusuz kalanlar. Her iki kesimin sorununun özünde sistem olarak kapitalizm yatıyor ama çözümleri farklı. İlki, siyasetten iş dünyasına tüm önemli oyuncuların kanunlarla destekleyeceği kökten bir değişimi gerektiriyor; ikincisi, yat-kat peşine düşüp uykuyu gereksiz bir edim olarak görmeye şartlanmış azınlığın bu çarktan kişisel çabayla çıkmasını.

Güneşin altında yeni bir şey yok

“Modern uyku tarihimiz Endüstri Devrimi’yle başlar… 19. yüzyıl boyunca… uyku da olabildiği kadar sömürülecek bir meta haline geldi… Bu yeni çalışma biçimini desteklemek ve işçilerin buna uygun davranmasını sağlayabilmek için uykusuz çalışmayı maskülin bir davranış, bir güç sembolü olarak gösterdiler,” diyor yazar. Üretim odaklı toplumlarda uyku kişisel bir meseleden toplumsal bir meseleye dönüştüğünden, alışkanlıklarımızı değiştirmek de kişisel değil, politik. Bilim uykusuzluğun kaygı bozukluklarının, stresin, depresyonun ve pek çok sağlık probleminin arkasındaki suçlu olduğunu verilerle kanıtladı. Şoförler, pilotlar, doktorlar, savcılar, politikacılar, polisler gibi işlerinin doğası gereği başkalarının ölümüne-kalımına karar verebilecek, yol açabilecek pek çok meslek sahibi için uykusunu almak aslında “ölümcül” bir mesele. Ve istatistiklere göre bu insanların pek çoğu yetersiz uyuyor. Kalıcı çözümler yerine enerji içeceklerine, kahveye, öfke, halüsinasyon, depresif hastalarda intihar riski gibi çok ciddi yan etkileri bulunan uyku ilaçlarına dadanıyoruz.

Amerikan Uyku Tedavisi Akademisi’nden ve Uyku Araştırma Topluluğu’ndan araştırmacılar yaşları 18 ile 60 arasında değişen kişilerin sağlıklı olabilmek için her gece en az yedi saat uyuması gerektiğini ilan ettiğinden beri “adam olana az uyku yeter” mitine tutacak dalımız kalmadı gibi. Ve öyle görünüyor ki mutasyona uğramış genlere sahip değilseniz, yani az uyumanın olumsuz etkilerini deneyimlemeyen %1 azınlığa ait değilseniz bu rakam sizin için de geçerli. Önemli olan, annelerimizin bilip de ninni niyetine söylediği bu kıymetli gerçekle ne yapacağımız.

Huffington’ın çoğu yerinde önerilerinin gerçekleşmesi ise ciddi ortak çaba gerektiriyor: Kongre’de uykuyu kamu sağlığı meselesi olarak ele alacak bir uyku komitesi kurulması; siyasi adayların kampanyalarında, maçovari “az uyku iyidir” palavralarına karşıt bir dil geliştirmesi; alkol ölçümüne benzer bir uykusuzluk testinin geliştirilip uykusuz araç kullanmanın kurallara bağlanması; çocuklarla ergenlerin yeteri kadar uyuyabilmesi için ders başlangıç saatlerinin ileri alınmasıyla ilgili kapsamlı bir okul reformu başlatılması, gibi. Huffington’ın (10 kişiye yakın bir özel asistan ordusu sayesinde) eskisine nazaran daha çok uyuduğunu ve uyku algısını değiştirmek için 400’e yakın üniversite kampüsünü arşınlamış olduğunu biliyoruz, devrim listesindeki diğer maddelerin hangileri için ne kadar çabaladığını bilmiyoruz; ben henüz değişmiş bir yasaya rastlamadım.

Uykusuz her gece

Huffington’a göre bir uyku devriminin ortasındayız; uyku artık zaman kaybı gibi algılanıp aşağılanmıyor. Üniversitelerden Ben&Jerry, Nike gibi şirketlere gün geçtikçe daha çok kurum ve şirket, içinde şekerleme yapılabilecek “uyku odaları” kuruyor. NBA yıldızlarından Hollywood oyuncularına çok yakında “rol modellerimizin” az değil yeterli uyumayı tavsiye edeceği mesajlar bekliyor bizi. Anlaşılan, ofise artık kan çanağı gözlerle değil uykumuzu almış dingin bakışlarla gitmek cool. Her şeyin çabucak metalaştığı bu çağda wellness paketine detoksun, yoganın girdiği gibi uyku da girecekse vay uykunun haline!

Uykuya yeteri kadar önem vermiyoruz ve bu, kişisel ve toplumsal sağlığımız için tahminimizden daha önemli, buna katılıyorum. Ama bir uyku devrimi oluyorsa görünen o ki henüz pek de fazla ülkeye ihraç edilmedi. Bu devrim değil evrimse bu durumda gerçekleşmesi yıllar sürecek ve ölümü alt etmek derdindeki günümüz insanı, yarı-ölüm hali gibi algılanan uykuyu hap yapıp yutacak. Uyku, modası geçmiş bir insan modeline ait modası geçmiş bir özellik olacak. O zamana kadar uyku devrimcileri iç geçirici online meditasyon uygulamalarından, konforlu yataklarından, teknolojik dadılardan kendilerine birkaç yat-kat daha satın almış olacaklar.

Uyku Devrimi, Hayatınızı Her Gece Değiştirin, Arianna Huffington, Çeviren Zeynep Koçak, Doğan Kitap