Kanadalılaştıramadıklarımızdan mısınız?
Alışmak Sevmekten Daha Zor Geliyor
Gazeteci-yazar Ayşe Acar, Nisan 2009’da basılan Anneee! Anne Oluyorum!’dan 10 yıl sonra Vancouver’a taşınma macerasını kitaplaştırdı. Kanadalılaştıramadıklarımızdan mısınız?’da yazar “kendine yeni bir format atmaya” çalıştıkça sıkı bir mizah eşliğinde insanlık haliyle yüzleşiyor.
Çiler İlhan
Doğar doğmaz eline tutuşturulan pasaportuna rağmen, kızımız Eva, Hollandacayı iki yıl önce buraya taşındığımızda öğrendi. Okul hayatının ilk altı ayında, sınıf bilgisayarlarını ders başlamadan açmaya yetişecek diye de helak oldu. Kendince “stresli” bu görevi üstlenmesinin kabahatlisi, öğretmenin ne sorduğunu anlamadan havaya kalkan cebbar parmak! İnsanın dille başlayan imtihanı trafikte ezilmeden bisiklete binmekten, markette kimsenin ensesine çıkmadan sıra beklemeyi öğrenmeye, oldukça uzun; ister tarihi ancak Coca Cola kadar olan bir Kuzey Amerika şehrine göçülsün ister binalarının çoğu 16. yüzyıldan kalma bir Avrupa kentine…
Acar, cebindeki göçmenlik kartından aldığı güçle iki yıl önce Kanada’ya taşınmış. Eldekiler: Bir ergen ikiz, bir labrador, çılgınlıkla azmin karışımı bir ruh hali, bir yıl idare edecek kadar kaynak. Göç sebebi çocuklara hırgırsüz bir hayat, iyi bir eğitim imkânı sunmak. Mühendis kafası net; bireysel mutluluk mevzuuna takılmadan çocuklar üniversiteye gidecek yaşa gelene dek orada kalmak. Demesi kolay… “Bodrum biiçlerinden” çıkıp “koltuk tepelerinde cam silmekten burnu yere gömüp parke temizlemeye”, matkapla duvar delebilecek bir usta olmaya varan yol oldukça çetrefilli. Bu yer değiştirme macerası, Türkiye’de rahat yaşama şansına sahip birinin merceğinden anlatılıyor elbette; bakkalın, ayağına gelmemesine alışmak, kapının önündeki karı kendin küremek, mimar sandığının marangoz, ressam sandığının boyacı çıkmasına şaşırmak başka yaşam biçimlerinde farklı anlamlar taşıyacaktır ama herkes kendi bildiği hayatı yazar, aslına bakarsanız iyi de yapar.
Komik ve içten bir dile sahip bu zeki kitabın (tekrar eden hitapların bir kısmı tıraşlansa daha da mı güzel olurdu diye düşünmeden edemedim zaman zaman) böyle bir çabası ya da iddiası yok ama Kanadalılaştıramadıklarımızdan mısınız? birkaç şekilde okunabilir: Fiziksel bir göç hikayesi. “Hiçbir şey olma”, farklı bir ben bulma hikayesi. İçsel yolculuk. Ruhsal olgunlaşma. Ayakları yere basan bir Secret… Daha sayabiliriz ama her durumda, yazarın telaşlı bir büyük şehir insanından pizza kutularını çöpe atmadan önce yıkamayı öğrenen sabırlı bir kuzey memelisine dönüşme öyküsünü onun değişken ruh haline eşlik ederek keyifle deneyimliyoruz… Yazın bahçesine ayıların inebileceği bu doğa harikasında dediği gibi, belki de ayılarla çakalların aldığı risk daha büyüktür: “Ne de olsa, kıyıda ateş yakıp, rakı kadehlerini tokuşturarak hep birlikte ‘İnleyen nağmeler ruhumu sardı….’ diye Zeki Müren’e eşlik eden bir insan türünü hayatlarında ilk kez görüyorlardır.” Aslına bakarsanız tam da “…kanı deli akan, hızlı düşünüp seri hareket edebilen, uyanıklığın kitabını yazmış…” bu insan türüne ait bir güçtür belki Ege’nin güneşine, İstanbul’un büyüsüne alışık kentsoylu bir kadını bir nevi Mohikan’a dönüştüren! “İnsan kökünden kopmaz, kökünden gelişir, yayılır, büyür,” diyor yazar. Bu belki de en çok, bir büyüme hikayesi…
Aile hekimini geçip bir uzmana görünmenin deveye hendek atlatmaktan çetrefilli olduğu, sayısız teşekkürlerin alınıp verildiği ama komşuların çaya davet edilmediği, bununla birlikte engellilerin, yaşlıların eve kapanmak yerine dağ tırmanıp gönüllü işlerde çalıştığı ülkelerde ya da başka coğrafyalarda, yeni hayatlar mümkün. Göze alırsanız.
Kanadalılaştıramadıklarımızdan mısınız?, Ayşe Acar, Karakarga
(Kitapsever Dergi, 5 Eylül 2019)