Zürafanın Boynu
Boşlukları dolduralım sayın memeliler!
Judith Schalansky, romanı Zürafanın Boynu’nda, hayatta kalmak için ağacın en tepesinden meyve toplamamız gerekiyorsa boynumuzu doğal olarak uzatacağımızı söylüyor. Evrim teorisinin sadece bireyler, türler değil kentler ve ülkeler için geçerli olduğunu da… Ayrıca, “Evrimin iyi bir şey olduğunu kim söyleyebilir ki? Evrim evrimdir.”
Çiler İlhan
Tekinsiz. Tuhaf. Sert. Zürafanın Boynu, Alman yazar Judith Schalansky’nin dördüncü kitabı. Zorluğu yoğunluğunda, türleri, böcekleri, evrimi bir biyolog kadar detaylı anlatmasında ve her sayfada işte kahraman şimdi çok ciddi bir suç işleyecek diye insana sürekli bir yürek çarpıntısı vermesinde. Hayır gerilim kitabı değil. Ana kahramanımız Inge Lohmark ile ilişkimiz gerilimli… Inge, X kuşağının hatırlayacağı çizgi dizi Heide’deki Clara’nın sert öğretmeni Fräulein Rottenmeier havasında başlayıp Claude Chabrol elinde bir Isabelle Huppert’e doğru evriliyor ve televizyon dizisi Nip/Tuck’daki Julia McNamara karakterinin beklenmedik bir şekilde hasta annesini boğuvermesiyle son bulacak gibi oluyor. Ne oldu bilmiyoruz, romanın ucu açık.
Schalansky 1980 doğumlu. Duvar yıkılına kadar en azından birkaç yıl Doğu Alman eğitim sistemine maruz kalmış olduğu muhakkak. Annesi de babası da öğretmen olan yazar Deutsche Welle’deki bir makaleye göre Alman Demokratik Cumhuriyeti “hapishanesinden” kitaplar sayesinde kaçarmış küçükken. Schalansky yazdıkları gibi enterasan biri. Kitaplarını A’dan Z’ye kendi üretiyor. Zürafanın Boynu’nda çizimleri de var, her birinin şaheser olduğu söylenemez ama kitabın tuhaflığına tuhaflık katıyor…
Konu, kitabın omurgası görevini gören evrim teorisinin babası Darwin’den adını almış Darwin Lisesi etrafında dönüyor. Lohmark burada katı bir biyoloji hocası. Yaşadığı yer Almanya birleştikten sonra “yeni dünyaya” ayak uydurmakta zorluk çeken, nüfusu gittikçe azalan bir kasaba. Darwin Lisesi birkaç yıla kapanacak ama Inge ne eski sistemden ne de liseden vazgeçmeye niyetli.
Lohmar, herkesi ve her şeyi bu teori bağlamında algılayıp yorumluyor. Sınıfta ders vermek de onun için bir hayatta kalma meselesi. Hep atakta, öğrencilerini ilk günden kategorilere ayırıyor, dikkatini sadece “türü devam ettirecek” öğrencilere veriyor. Stratejisi evde de farklı değil, öyle ki arkadaşlarının düpedüz taciz ettiği öğrencisine yardım etmeyi bırakın öz kızı gözü önünde ölüyor olsa müdahele etmeyebilir, o anne olmaktan önce öğretmen, ayrıca bakalım bu hayat-memat meselesinden çıkabilecek kadar güçlü mü, kız? Güçsüzse kurtarmaya değmez. Ona göre sanat ve sosyal bilimler gerçeğin yanında son derece gereksiz; aslolan acımasız doğa yasalarıdır. Hatıralar bile “beynin durmadan doldurmaya çalıştığı kör alanlardır, Horror vacui, boş alan korkusu.” Ve “doğa boşluk bırakmaz.” Emekliliği gelmiş bir biyoloji öğretmenin gencecik öğrencisine ilgi duyması da bu bağlamda mümkündür çünkü doğa doğadır. Nokta.
Romanın büyük bölümünde Lohmark ders anlatıyor, aralarda da kendi kendine konuşuyor ki bu içsel monologlar nefis ve elbette acımasız. Ya da doğal mı desek? Arada öğretmenler sınıfına gidip “eskiciler”le “yeniciler”in atışmasına kulak misafiri oluyoruz, arada Lohmark’ın evine gidiyoruz ki ondan başka kimse yok -kocası gününü takıntılı olduğu devekuşlarıyla geçiriyor, kızı da Amerika’ya gidip dönmemiş. Dersle başlayan roman devekuşu gözlemiyle sona eriyor. Yazar bu arada insanı, doğayı, medeniyet dediğimiz şeyi, eğitimi, devlet otoritesini, yönetim sistemlerini ve yaşlanmayı sorgulatıyor bize. İşimiz çok, anlayacağınız… Nihayetinde “Bütün dünyaya yayılıp yerleşebilmek için karıncalar yüzlerce türe gereksinim duymuşlar, insanlar ise birkaç çeşitle işi bitirmişler.” Harika bir tür olduğumuz söylenemez ama iş bitirici olduğumuz kesin.
Zürafanın Boynu, Judith Schalansky/Çeviren: Süreyya Turhan, Ayrıntı Yayınları
(Kitapsever Dergi, 1 Ağustos 2019)