Tarihin Bilinçdışı

BİLİNÇDIŞIMIZDAKİ TARİH

 Odesa’dan Susurluk’a, ütopyadan iktidar kavramına, edebiyat türlerinden psikanalize uzanan çok kollu Bülent Somay denemeleri, “Tarihin Bilinçdışı, Popüler Kültür Üzerine Denemeler” başlığında toplanarak Metis Yayınları’ndan bize uzatıyor zihin ayraç ve tutamaçlarını…

Çiler İlhan

Yazar, çevirmen, müzisyen, Bilgi Üniversitesi öğretim görevlisi, sinema kurdu Bülent Somay’ın çevirisini, editörlüğünü, düzeltisini yaparak yayına hazırladığı onlarca kitabın yanı sıra, yazarlığını yaptığı, hepsi Metis Yayınları’ndan çıkma üç kitabı daha var: Asker Kaçağı Savaşa Karşı/ Bilimkurgu Öyküleri; 1986-94 yılları arasında yazdığı siyasi makalelerini topladığı Geriye Kalan Devrimdir; sevdiği şarkıların sözlerinden hareketle yazdığı denemelerini topladığı Şarkı Okuma Kitabı… Yeni kitabı Tarih’in Bilinçdışı‘nın kapağının hemen ardından karşımıza çıkan yazar özgeçmişi, sıra dışı bir okuma serüveni vaat ediyor bize: 1972’de girdiği Boğaziçi Üniversitesi’nden 1981 yılında, İngiliz Edebiyatı dalında lisansüstü derecesiyle ayrıldı. 1982-83 yıllarında Montréal McGill Üniversitesi’nde bilimkurgu alanında doktora çalışması yaptı, ancak doktora derecesini almadan İstanbul’a döndü…diyerek. Bilgi paketleyip dağıtan bu kurumlarla belli ki sorunlu ilişkisine rağmen, ipleri yine de tamamen atmıyor olmanın hayzlaz bir itirafı sanki.

Şaşırtma vaadi, “İçindekiler” sayfasında devam ediyor alt başlıklar kanıt niteliğine bürünürken: Tarih, psikanaliz ve popüler edebiyat/ Bir tarih yazımı metaforu olarak zaman yolculuğu/ Gecikmiş bir aydınlanma metaforu olarak bilimkurgu/  Bir tarih yazımı metaforu olarak polisiye/ Bir psikanaliz metaforu olarak fantazi edebiyatı/ Hiçbir yere ait olmayan özne… İçeriğin ciddiyetini esnetip bizi yer yer bilmişçe gülümsemeye, yer yer çocukça kahkaha atmaya çağıran derinlemesine incelmiş mizah eşliğinde alt, üst başlıklar, satırlar, sayfalar, bölümler arasında alakalar kurarken ‘İşte’, diyor istekli okuyucu; ‘Beni ezip geçecek bir kitap daha; daha çok okumalı, daha sık kafa yormalı, bir ay televizyon yasak.’ Ya da demeyip elinden bırakıveriyor -kitap bir tesadüf, mucize, basın bülteni veya kendini bilmez bir hediye olarak masasına konma gafletini gösterdiyse- çünkü Somay, Tocqueville’den aktarmış, biz de ondan aktaralım: “..Kolay elde edilen, hızlı okunan ve anlaşılması için bilgi ve araştırma gerektirmeyen kitapları tercih ederler. Kendini hemen belli eden ve kolayca keyif veren güzellikler isterler…” Kim bunlar? İlgi sahibi olduklarını düşünen meraksızlar. “..En yalın haliyle bu ilgi, edebi eserde canlandırılan kişilerle özdeşleşme, kendini onların yerine koyma, onlara acıma veya özenme şeklinde kendini gösterir…” 1 Prof. Dr. Gürsel Aytaç’ın Genel Edebiyat Bilimi adlı kitabında okuyucunun, okuma eylemindeki rolü/payı, farklı kuramlar çerçevesinde tartışılırken sözü geçen o okuyucular. Kolaycılar. Popülerciler.  Peki diğerleri? “…Kişi, okuduğu edebiyat eserinde öncelikle kendi deneyim ve donanımına aşina şeyleri fark eder, olsa olsa bunlarla bağ kurabileceği bir adım ilerisini görebilir. Kendisine tamamıyla yabancı…bir dünyanın kapılarını açan bir eserden tat alması için az da olsa bir iki tutamak gerekir…” 2 Bir tutamağa tutunup Somay’ın kitabına dalmak için doğru zaman o halde: “Hiçbir hikaye, anlatıcı da işin içine katılmadan anlatılamaz” olduğu için. “Düşüncemizin sınırlarını tanımayı reddetmeden kendimiz üzerine düşünmek”, hayatımızı zenginleştireceği için. “Katilin yakalandığı ve cezalandırıldığı” polisiyeleri okurken “cinayetleri mümkün kılan toplumsal, kültürel ve ruhsal yapılar”ı da anlama yolunda adımlar atmayı ihmal etmemek için.

Bu tip kitaplardan şikayet edilebilir, hem de pek çok sebepten: Sere serpe uzanarak okunmaya müsait değil, oturulursa iyi olur, hatta omurga dik, lotus pozisyonunda. Alt çizip sayfa yanlarına not almak için elde bir kalem bulundurmak lazım; devamlı tetikte olmayı gerektiren sıkıcı bir durum. Yeteri kadar hızlı okunmuyor; dizgilenmiş harf kümeciklerinin dile getirdiği düşünceleri içselleştirmek için inatçı zihne biraz zaman tanımak adına, ara sıra mola vermek gerekiyor. Okuyup, anlayıp, gerekirse kabul etmek, gerekirse reddetmek, tez, anti-tez, sentez basamaklarını tırmanıp açığa çıkmak yorucu. Okuma deneyimi sırasında yapılan dışsal ve içsel keşifler bazen heyecan, bazen de acı verici. Sonra, sonra insanda ek okumalar ihtiyacı uyandırıyor durup dururken: Le Guin’ler, Lacan’lar, Marcuse’lar derken, çok iş!

Sistemli bir şekilde daldan dala konup dalları sonunda bir önermeye bağlayan Somay’ın kitabı (Küreselleşen kapitalizme, zaten başından beri küresel olan ataerkil düzene karşı, ‘Kahrolsun küreselleşme!’ diyerek değil, alternatif bir küresel özne oluştururak direnebiliriz ancak”) da her iyi kitap gibi -Proust’un Kayıp Zamanın İzinde koştuğu tüm kitapları ve Alain de Botton’un, Proust’un kayıp zamanının izinin izinde koştuğu kitabı gibi- bir kenara atılmayı hak ediyor çünkü “..iyi kitapların…en büyük, en harika özelliklerinden biri, bunların yazar için ‘sonuç’, okur içinse bir ‘kışkırtma’ olmasıdır… okuma, ruhsal yaşamın eşiğidir; bizi ona yönlendirir ama onu içine almaz”. 3 Öğütülüp hazmedilen tüm o cümlelerden sonra iş yine başa düşer.

1 Prof. Dr. Gürsel Aytaç, Genel Edebiyat Bilimi (İstanbul: Say Yayınları,  2003), s. 150

2 a.g.y, s. 149

3 Alain de Botton, Proust Yaşamınızı Nasıl Değiştirebilir , Çev. Banu Tellioğlu (İstanbul: Sel Yayıncılık, Mart 2004), s. 175-6

(TimeOut İstanbul, Aralık 2004)