Menekşeli Bilinç
Kendi Hayatı Olan Aşklara
Nezihe Meriç’in, ilk basımı 1965’te yapılan kitabı Menekşeli Bilinç’teki hikâyeleri, Toplu Öyküler’den firar edip yıllar sonra ikinci kez ayrı bir kitap olarak tekrar basıldı. Meriç, kitapta yer alan altı öyküsünde, kadının aile ve toplumdaki yeri/yersizliğini sorguluyor.
Çiler İlhan
Meriç’le tanıştığım üniversite yıllarında öykülerinden bazılarının ne bir nevi kadın hakları bildirgesi gibi okunabileceğini tam idrak etmişim ne de özgün tarzıyla yeniye, yeniliğe o zamanlardan nasıl olta atmış olduğunu; gençlik işte… Kadının aile ve toplumdaki yeri/yersizliği, birinin diğerini çile çekmeyip hazıra konmakla, diğerinin berikini zamanı kaçırmakla suçladığı kuşakların çatışması, bedensel, cinsel, içsel özgürlük, kalabalıkta birey olarak var olabilmek gibi konular, henüz kadının adının hiç olmadığı o yıllarda da iddialı… Eşi Salim Şengil’in kurucusu olduğu Dost Yayınları ve birlikte yönettikleri Dost dergisinin getirdiği aydınlığın bu işte payı olsa gerek. “Cumhuriyet’in ilk kadın öykü yazarlarından” Meriç kültür hayatımıza roman, öykü, anı, çocuk kitabı başta olmak üzere 30’un üstünde eser bıraktı 2009’da başka boyutlara göçmeden; sağ olsun.
“Bir hikâyem vardı. Yazamıyordum. Kimse hikâyeyle aramda geçenleri anlamıyordu.” Kitabın ilk öyküsü Varım Diyorum İnanmalısınız böyle harika başlıyor… “Oturup konuşmak sayesinde doktora inat uyku hapı almayan” iki dostun sohbetinden kurmacayla iç içe geçmiş bir anlatıya buyur ediyor bizi yazar: geçmişten koyu mavi gözlü bir adam, şimdiden bir çocuk, bir kadın, başka zamanlardan sarhoş babasının maaşını elinden aldığı bir kız, ne ararsanız var; bu bizim toprakların cadı masalı. Menekşeli Bilinç ise zehir gibi bir aile hikayesi, bol acılı çoban salata… Kocasını menekşeli komşu kadından devamlı kıskanan, istese de hiç gidememiş bir anne, “Ölü Kızlar Kervanı”na katılmamak için çareyi başkaldırmakta bulan, “artık kendi hayatının törelerini koymak isteyen” bir kız…
Giderek Daha Güçlü’de yalnız yaşayan bir genç kız bir gün yakışıklı genç bir adamla dairesine girerken görülüyor, olacak iş değil! Parodi gibi işlenmiş öyküde kahramanımızın, “olaya” müdahale eden komşuları zekâsıyla alt etmesini okumak pek eğlenceli… Kahramanımız aslında sırılsıklam aşık ama burnundan kıl aldırmıyor. Sert ve sinirli biraz: “Yol boyunca yürürken ikimizi gördüler. Bu onlara yetmiş. Batıracaklar bu memleketi.”
Hışhışi Hançer, Yunan tragedyaları misali koroyu sürmüş metne… Konumuz yine keskin (alt başlık bunu bize söylemişti zaten; Keskindir Keskin) ve kızımız bakir değil! Burada sevdiği ve onu seven adam bu “kirlenmeyi” bir türlü gururuna yedirip onu hakkıyla sevemiyor. Açar da Tutku Gülleri Açar öyküsü biçimsel lezzetler de sunuyor okuruna; satır aralarına serpiştirilmiş dedikodular, fısfıslar, öykünün şiirsel, yer yer ağdalı diline hoş bir tezat katıyor. Bu kez bir tokat da biz kadınlara: “…Öteki bütün bunların dışında, adamın loş ışıklarını, sigara kokulu öpüşlerini yaşayarak, ‘evlenme teklifi’ bekler. Ne aptal oluyor bizim memleketin küçük kızları. Onları hiç iyi eğitemiyoruz.” Kitabın son öyküsü Sancılı Us Bizdedir ise bir mahkeme binasında geçiyor. Evli, ressam bir kadın (ne işi varmış da ressam olmuş?) kaynanasının kafasına tuval geçirmiş. Durum bu, artık inanırsanız…
Meriç okumanın güzelliklerinden biri belki şu iki cümleyi aynı kitapta, farklı çeşitlerde bulup durmaktır. Bir: “Gitmeliyim artık. Gitmeliyim. Bugün gidemezsem, kalırım. Kalırsam da ölürüm artık ben.” İki: “Bu yol güneye gider, bu yol batıya. Şu yönde ormanlar var, buradan gide gide denize varılır. Oh! Yaşamak ne güzel.”
Çekip gidebilenlere, oh deyip yaşayabilenlere bu tuhaf gezegenden selam olsun.
Menekşeli Bilinç, Nezihe Meriç, Yapı Kredi Yayınları
(Kitapsever Dergi, 29 Ağustos 2019)