Hürriyet Pazar Keyfi
Üçüncü Sayfa Öyküleri
Çiler İlhan, ikinci öykü kitabı ‘Sürgün’de (Everest Yayınları, 2010) beş dakikada okunan, daha aceleciysek bir gazete sayfasını çevirecek kadar, takibi yapıldıysa en fazla birkaç ay hayatımızda yer alan haberlerin öykülerini yazıyor. Ağabeylerinin öldürdüğü bir kız çocuğu, Sulukule, Pippa Bacca, Batman kadınları, Diyarbakırlı Celalettin, Irak Savaşı, Hrant Dink, deney hayvanları, hırsızlık yaparken cinayet işlemiş bir genç ve daha birçok haberin konusu olmuş, kıyısından köşesinden adı geçmiş ihmal edilenlerin hikâyelerini kahramanların dilinden anlatıyor. Yazar mağdur veya suçlu ilan edilen karakterlerin ruhuna giriyor. Bu dünyadan gönderilen, canı acıtılan insanların ruhlarına iade-i itibar. Çiler İlhan, canını acıtan haberlerden oluşan ikinci öykü kitabı Sürgün’ü anlatıyor.
Elem Tuğçe OKTAY
Sürgün’de çoğunlukla gazete haberlerinden yola çıkarak yazılmış öyküler var. O haberlerin kaderini birbirine bağlayan nedir?
Haberlerde bahsi geçenler var olmaya izin verilmeyen, sürgün edilmiş insanlar. Yıllardır aklıma takılan bir meseledir, haberleri şöyle bir okuyup geçmek, gazeteleri bir gün sonra işi bitti diye çöpe atmak…. Çocuklar nasıl savaş oyunu oynaya oynaya adam öldürmeyi kanıksıyorlarsa, biz de bu tip haberleri okudukça hissizleşiyoruz galiba. Yaşananlar sadece o insanlara ait bir hikâye değil, birilerinin suçlu ya da mağdur olması hepimizi bağlıyor. Defalarca şikayet etmesine rağmen, hiçbir şey yapmayarak Saadet Öğretmen’in öldürülmesini izlemek gibi. Biz de hiçbir şey yapmayarak o suça iştirak ediyoruz. 2007 yılıydı. Durup dururken gazete kupürlerini kesmeye başladım. Haberler biriktikten sonra o metinler canlanmaya başladı. Nihayetinde gazete kesilerinden yola çıkılmış ama ciddi bir kurgudan geçmiş öyküler çıktı ortaya.
Hangi haberler yazmaya zorladı?
Irak’tan bir fotoğraf mesela. Fotoğrafta annesinin arkasına saklanmış çocuğun evi basılmış Amerikan askerleri tarafından… Batman’dan üst üste gelen kadın intiharları haberleri mesela, kimse dönüp bakmıyor oraya, bir şey yapmıyor bazı sosyologlar ve duyarlı hâkimler dışında… Ve de hayvanlarla ilgili haberler. Örneğin bir haberde ciddi ciddi ‘Tasarım köpek alırken nelere dikkat edeceksiniz’ deniyordu. Okurken delirecek gibi oldum, belki de bir sonraki sayfada ‘Belediyeyle anlaşması kesilen köpek barınağında köpekler açlıktan birbirini parçaladı’ yazıyor.
FARKLI KARAKTERLERİN DİLİNİ KULLANDIM
‘Batman’ öyküsünde intiharın eşiğinde bir kadını dinleyeceğimizi zannederken, dağdan dönmüş bir kadınla evlenmek isteyen ve izin verilmeyince intihar eden genç bir erkek konuşuyor. Hangi karakterin hikâyeyi anlatacağına neye göre karar verdiniz?
Evet, bu kez Batman’da bir erkek intiharların öcünü kendi hayatıyla alıyor. Hikâyeyi ilk akla gelen olay ya da karakter üzerine kurmak istemedim. Beklenmedik bir karakterin konuşması, bazen suçlunun mağdurdan öç alması, kavramların karışması, kim mağdur, kim suçlu anlaşılamaması, suçlu denilen kişiyi canileştirmeden anlatmak, onları da ‘insan’ kalıbına sokmak… Bütün bunlar edebi kurgunun bir parçası oldu benim için. İçime sinene kadar da farklı karakterlerin dilinden yazmaya devam ettim.
‘Öldürdünüz’ öyküsü de Rakel Dink’in dilinden yazılmış…
Hrant Dink’in öldürülmesi ciddi bir ortak suç. Onların hikâyelerini okuduğumda daha dibe vurdu üzüntüm. Yetimhanelerde büyümüş o iki dal birbirini bulmuş, ağaç olmuş, meyve vermiş hayata tutunmuş, kadını yine yetim bırakıyoruz. Buna ne hakkımız var?
Yazarken nasıl bir kurgu izlediniz?
Kitabın matematiksel anlamda bir sıralaması var. Örneğin, her üç bölümde uluslararası savaş suçları varsa, sonra toplumsal ve bireysel suçlar geliyor. Hayvanlarla ilgili öyküler kendi içinde sıralanıyor. ‘Sürgün’de söylemek istediklerimi edebiyattan müthiş zevk alarak fakat süslemeden yaptım.
YAZMADIĞI SÜRECE SÜRGÜN
İlk öykü kitabı ‘Rüya Tacirleri Odası’ 2006’da yayınlanan Çiler İlhan, Boğaziçi Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler okudu. Otelcilik yapan ailesine kısa süreliğine destek olmak için de bir yıl İsviçre’de otelcilik eğitimi aldı. ‘Yazı yazmadığım sürece sürgündeyim’ diyen İlhan, birçok dergi ve gazetede editörlük yaptı. 3 yıldır da Çırağan Sarayı’nın halkla ilişkiler müdürü, ‘Çırağan Okumaları’nın mimarı.
SÜRGÜN ‘ZOBAR İLE BAŞA’YLA BAŞLIYOR
“Kitabın çıkış noktası aslında Romanlar’ın Sulukule’den sürülüşü. ‘Sürgün’ de ‘Zobar ile Başa’yla başlayıp bitiyor. Bir haberi hiç unutmuyorum, evinden sürülmüş bir ailenin çocuğu Zeynep soğuktan ölmüştü çadırda. Neden? Çünkü birileri orayı dönüştürüyor. Dönüşüm sosyal hak gözetilerek de yapılabilirdi. Köprünün altına koy o aileleri, sonra da bebek soğuktan ölsün. Bu çok büyük bir haksızlık. Bu insanlar akşamları dans ederek, birbirleriyle yardımlaşarak hayata tutunuyor. Sulukule’de yaşananlar, okul bahçesine atılan bomba gibi. Onlar okul bahçesinde oynarken pat diye bir bomba atılıyor ve darmaduman oluyor her şey. Romanlar, güneşle ayla havayla yaşayan bir topluluk, doğayla barışıklar. Onları TOKİ’nin Taşoluk’taki binalarında düşündükçe ağlayacak gibi oluyorum. Kuzey Amerika’da eksi 10 derecede yetişen bir bitkiyi alıp Akdeniz’e ekmeye çalışmak gibi. Onların damarlarını kesiyoruz biz.”
KENDİ TOPRAĞINDA AÇAMAMIŞSAN SÜRÜLMÜŞSÜNDÜR ASLINDA
“Sürgün olmak pasaportunun elinden alınması, ya da bir açılıma ihtiyaç duyulacak kertede kimliksizleştirme hali değil sadece. Sürgünlük ruhsal bir hal aynı zamanda. Kendi doğasında yaşamaya izin verilmemiş herkes sürülmüştür aslında. Beyoğlu’nda travestilerin rahat yürüyememesi, istemediğin bir eğitim alıp, istemediğin işler yapman, yazar olmak isterken yazamaman… Cesaretin yoksa kendi toprağında açamamışsan, bu sürgünün sorumlusu herkes.”
(Hürriyet Pazar Keyif, 21 Mart 2010)