Bugün

“Düş” Elbisesi Giyinmiş Öyküler

Mehmet Metiner

“Dünyayı bir düş olarak görmek iyi bir bakış açısıdır” der Yamamotu Tsunetomo.
Katılmamak mümkün mü? Hele bir edebiyatçı iseniz. Bir hepimize görünen dünya var, bir de her birimize ayrı olarak görünen bir dünya. Dünya var dünya içinde. Oysa her birimizin dünyası ayrı.
“Rüya Tacirleri Odası”nın yazarı Çiler İlhan’ınki hangisi peki? Onu kategorize etmek onun özgünlüğüne gölge düşürebilir, ama şunu söylemek yanlış olmaz sanırım: O, içinde yaşadığı dünyadan ayağını kopartmadan beyniyle ve yüreğiyle yepyeni bir “düş dünyası” inşa ediyor öyküleriyle.

Göz Kamaştıran Bir Oda
Çiler İlhan’ın “Rüya Tacirleri Odası”nı okuduğumda, düşsellik elbisesine bürünmüş güzel öykülerle karşı karşıya olduğumu hemen fark ettim. O öykülerin dili düşsel olsa bile her birimizin yaşanmışlıklarında karşılığı olan somutluklarla da ilgili. O yüzden sadece İlhan’ı bir “düş yazarı” olarak tanımlamak doğru olur mu? Kendi adıma ben, “düş gücü” ve “yaratıcılığı” karşısında şapka çıkarttığım dünyalı, harika bir yazarla karşı karşıya olduğumu gördüm “Rüya Tacirleri Odası”na girdiğimde. Gizemli, çekici, çarpıcı ve etkileyici dizaynıyla göz kamaştıran bir oda.
Çiler İlhan’ın ilk öykü kitabı olan “Rüya Tacirleri Odası”, “düşsel yaratıcılık”ın iyi bir örneği. İlhan’ın dili, betimlemeleri, kurgusu tek kelime ile özgün. Farklı bir tadı hemen hissediyorsunuz tüm güzelliğiyle. “Rüya Tacirleri Odası”,”düş” elbisesine büründürülmüş güzel öyküler demeti.
“Gece Kıyafeti” başlıklı öyküsünde, “..her bahar başka renk veren bir deli ağaç gibi..”derken (s. 7), sanki farkında olmadan öykülerini tanımlar İlhan. Bir farkla: Onun öyküleri her bahar başka renk çiçek veren bir gizemli ağaç gibi.
İlhan’ın öykülerinde düşsel olarak yarattığı karakterler, yaşadığımız dünyanın acımasızlığına ve gerçekliğine de fazlasıyla iz düşürür ve hepimizi derinden düşündürür. “K. K. Sülük” başlığını taşıyan öyküde yer şu cümleler size bir şey düşündürtmüyor mu mesela? “Teşkilat bu. Affetmez. İşlerine karışan kedi elemanın defteri dürülecek.” (s. 20)
İlhan’ın bakışları keskindir. “Dünyanın çalındığını görecek” kadar hem de. O yüzden “Dünyayı çaldılar. Ben gördüm” diye haykırır. (“Hırsızlar, s. 23)
İlhan’ın “öte dünya”ya bakan gözleri de vardır. Cennet ile cehennem arası bir yer olarak tarif edilen “araf”tan, o “arafüs” diye söz eder ve oraya atılanların cezasının ne denli katlanılmaz olduğunu didaktik bir dille bakınız nasıl anlatır: “..çünkü hiçbir ruh, herhangi bir boyuta ait olmadan yaşamaya uzun süreler katlanamaz.” (s. 24) Sizce bu saptama, “bu dünya” için de geçerli değil midir? Bu dünyanın da “arafüs” diye bir uğrak yerinin olmadığını kim söyleyebilir ki?
İlhan’ın didaktik yani, ideolojisinden geliyor. Bu ideoloji, mutlak doğrucu ve dogmatik değil. İnsani bir ideoloji. İnsanı ne devlete, ne teknolojiye ezdirmemek gerektiğine inanan bir bakış açısına yaslanıyor. Herkesi teknolojik aygıtlar yoluyla kontrolü altına almak isteyen “büyük ağabeylerin dünyası”na ve insanı devlet için kurban edilmesi gereken bir varlık olarak gören “devlet fetişizmi”ne “hayır!” diyebilen insani ve demokrat bir bakış açısı İlhan’ınki. “İyi Uykular ve Tatlı Rüyalar” ile “Organlarınızı İstiyoruz” öykülerini bu gözle bir okuyunuz derim. Orada müthiş bir ironi ve eleştiri görürsünüz. Çok da insani ve demokrat bir damar. Bir çığlık atar gibi konuşur İlhan, hepimizi uyarırcasına: “Peşimdeler…Çünkü ekranın dışındayım. Tellerin dışındayım. Bilgi saçıyorum. Tehlike saçıyorum. Uzak değil; gün gelir beyninizin anı kutusunu isterler.” (s. 93) “Birkaç bin hayatın lafı mı olur devlet dururken!” (s. 96)

Efkarlı Ruhun Arayışı
İlhan’ın didaktik yanını çok sevdim. Umarım “ruh ikizleri”, birbirlerine tesadüf ettiklerinde birbirlerini oldurmayı unutmazlar İlhan’ın anlatısı sayesinde.
“Ruh ikizlerinin göğüsleri birbirini arar bedenleri raks ederken dünyanın sahte görüntüsünde. Tek kaynak bölünmüştür oluşlar evvel kadın ve erkek diye; arayışı bundandır efkarlı ruhun. (…) Beyan-ı aşka gerek kalmaz söz ile, canan yaktığında peri gönlü aşk ile.” (s. 140)
“Rüya Tacirleri Odası” için artık başka beyana gerek var mıdır?

“Okura göre değişen bir kitap”
Çiler İlhan’ın ilk kitabına yönelik ayaküstü iki soru sorduk. İlhan, öykülerindeki sıcak üslubuyla yanıtladı sorularımızı…

“Rüya Tacirleri Odası”, sizce nasıl bir kitap?
Rüya Tacirleri Odası nasıl bir kitap onu okur belirleyecek ama ben nasıl bir kitap olmasını isterdim: Okurun dünyayı algılama biçiminde, düşünce kalıplarında minik de olsa delikler açabilsin; insan ruhunun her türlü koşuldan, kuraldan özgür kalabilecek güçte ve özgünlükte olduğunu hissedebilsin; başka yaşamlara karşı hoşgörümüzü artırabilsin; olağana dikey müdahelelerde bulunabilsin…

“Düş” ve “fantazi” ile “gerçeklik” ve “somutluk” nasıl örtüşüyor bu kitapta?
Rüya Tacirleri Odası’nın söylemek istediği iki temel şey var aslında: Dünya, bakanına göre değişen bir olasılıklar zenginliğidir. Kitap dediğimiz de okura göre değişir; her okurun alımlamasına göre hal alan bir açık yapıttır. Ve genel geçer tek bir geçek, dünyayı yorumlamanın tek bir yolu yoktur. Bu bağlamda din de uyutabilir insanı, bilim de, devlet mekanizması da. Ve evet çok acımasız bir dünya bu ama eğer siz kendi bakışlarınızı yumuşatıp yakınınızdakilere dokunabilirseniz katlanılırlığı artar, güzelliğe bir nebze yaklaşır.

(Bugün, 1 Mayıs 2006)